Tuhaf sanrıların asil boşluğunda bıraktım seni.Her zamanki gibi ölçüsüz sıkıcılığım kaldı sana,ve birde Megaton’daki emsalsiz üç boyutlu güneşin arsız doğuşu.
O vakit doğru olan ne varsa yanımda götürdüm.Yanlışlarla başa çıkamadın biliyorum .Seni sorduklarım geri kalmış teoriler üretti şahsına münasır.Elinde sana yaptığım şaheserle kervanları kovalamışsın bi ara .İnanmadım,sadece duydum.
Oysa ben kendi seçimimi yaptım. Oasis ormanlarında bir nefes kadar yakınken sana,on bir hanenin soğukluğuna kaçtım.River City’nin garip yalnızlığında günlerce dolaştım.Soğuk metal dolaplardan çaldığımız herşeyi sattım.Dünyaya ait neyim varsa bitmişti.Peşinden de gelemezdim dünyamız çok karmaşık ve çeşitiydi.Ve ben seçimimi çoktan yapmıştım.
Evimin önündeki dilenciyle sohbet ettim senden gittiğimde.Ona görmediği yerleri anlattım.Dışardaki acımasız hayatı,köprünün üstüne konuşlanmış serserileri ve çağın ötesindeki eskimiş robotları nasıl hizaya getirdiğimizi.Bana Nuka armağan etti.Kabul edemedim.Kabul edemezdim. Çünki boşluktaki ruhumdan başka taşıyacak bir gram yüke ihtiyacım yoktu.Üzüldü.Üzülmemesini söyledim.
”Buralardan koca yürekli biri geçecek ona ver” dedim.
”Nasıl?”dedi.
Anlayacaksın dedim.Üzgünüm seni tarif edemedim.
Gidiyorum.